Zeynep">

autumn sonata ( güz sonatı )

                                                                       güzsonatı

autumn sonata ( güz sonatı )

 

 605id 85 099 w1600 min

                Ingmar Bergman'ın yazıp yönettiği filmimiz anne-kız hikayesini ele alıyor. Eva ve Charlotte. Eva'nın yıllardır görmediği annnesi Charlotte'yi davet etmesiyle başlar film. Eva annesinin ışıltılı,başarılar ve hırslarla dolu sanatçı hayatının gölgesinde kendisine yıllarca yer etmeye çalışır ancak alkış ve tebrik seslerinden kendi sesini hiçbir zaman duyuramaz. Charlotte'de yer edinemez. İçine kapanık büyür. Buna rağmen annesinin isteklerini yerine getirmemek günahtır onun için ve annesinin takdirine umutsuzca muhtaçtır. Sevdiği adamdan annesinin buyruğuyla uzaklaşmıştır. İçindeki bu yalnızlığı sevmediği bir adamla hayatını birleştirerek giderebileceğine inanır. Oğlunun ölümüne şahit olur. Mutsuzdur. Fakat bunu asla dile getirmez çünkü mükemmelliyetçi annesinin eleştirilerine hedef olmak ve evlendiği adama duygularını anlatmak en büyük korkusudur. Kendisiyle yüzleşmeye cesareti yoktur.

                                                            
 
 
                   Charlotte ise bundan çok farklı bir anne-kız ilişkisine sahip olmamış, annesinden ilgi görmemiştir. Rivayet edilen anne rolünü canlandırmaktadır yalnızca.  Charlotte rolünü en ilginç hale getiren ise Ingrid Bergman'ın ( Charlotte ) da aslında 1940'lı yılların sonlarında ailesini terk ederek İtalyan film yönetmeni Roberto Rossellini ile kaçmasıdır. İki kadının yıllar sonra görüşmesine dönecek olursak ilk sahnede Eva'nın gerginliğini ve heyecanını, Charlotte'nin karakteri ile özdeşleşmiş annelik rolü yapması ve sahte ilgisini göstermesi izler. Eva hayran bir şekilde annesinin yüz çizgilerini izlerken Charlotte tutkuyla sanatından bahsetmektedir. İlerleyen zamanda Charlotte'nin evi terk etmesinin ardından hastalanan Helena, ailenin engelli diğer kızı, ile tanışırız. Helana, Charlotte'ye annelik konusunda başarısızlığını yüzüne vuran bir diğer faktördür ve Eva'ya onu yanına aldığı için sinirlenecek kadar varlığı bir tehtid ifade eder. Bargman'ın imzası haline gelmiş yakın-plan çekim tekniği ile yüzlerindeki ifadelere 1. elden şahit oluyormuşuz hissi veren ortama biz de birdenbire dahil oluruz.
                 Eva annesinin gelişiyle çocukluğuna dair flash-backler görmeye başlar. Görmezden geldiği bütün sorunları su yüzeyine çıkar ardından. Annesinin davranışarıyla ruhuna indirdiği kampçılar dayanılmaz bir acı kaynağıdır. Gördüğümüz piyano sahnesiyle anne-kız arasındaki iletişimsizlik daha da gözler önündedir. Eva Chopin'den bir parçayı duygularını katarak çalmaktayken Charlotte onu durdurur ve parçanın orijinal halindeki gibi çalınması gerektiğini öğütler.
 
" Chopin duygusaldı,ama sulu göz değildi. Duygular hislilikten oldukça uzaktır. Prelüt acıyı anlatıyor,hülyayı değil. Acı çekiyor ama yansıtmıyor."
 
Eva'nın aksine Charlotte'nin kurallara bağlılığı ve sınırların dışına çıkmaktan, orada özgürce gezinmekten kaçındığını anlatır bu sahne. İki kadın arasındaki iletişimsizliği Bergman şu şekilde anlatır:
 
"Sürekli değişen ses tonları ve hareketleriyle konuşuyorlar.Birbirlerini aşağılıyorlar. Birbirlerine işkence ediyorlar. Birbirlerinin canını yakıyorlar. Gülüyorlar. Oynuyorlar. Bu bir ayna sahnesidir."

                                                   

 
 
Charlotte, kapitalizmin isteklerini yerine getirmiş, toplumun beklentileri olan evlenme ve çocuk yapma sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiştir. Fakat yalnız kaldığında içindeki sanatçı yalnızlığıyla baş başadır ve isteklerini birebir yerine getirdiği toplumun bir parçası olamamıştır. Bu sebeple iki kadın birbirlerini asla anlamaz. Halbuki ikisi de aynı toplumun baskıları altında ezilmiş ruhlardır.  Gerçekdışı ve tek tip beklentilerle dolu sistem anne ve kızın birbirlerini kaçırmalarının ve ıstırap çekmelerinin en büyük sebebidir.
 
                Beklenen hesaplaşma sahnesinde ise her zaman kutsanan anne rolünün bir kız çocuğuna etkisi,anne karakterinin kendi bireysel gelişimini tam anlamıyla tamamlamadığında nasıl korkunç boyutlara ulaşabiliyor, Eva'nın bir kadeh şarap ardından ağzından dökülen itirafları sonucu öğreniriz. Bütün eksik sayfalar, kabuk bağlamış sanılan yaralar, boşluklar dökülür anne kızın masasına. Eva'nın, kendisine beslediği nefretin yüzüne vurulması ardından Charlotte karışık duygular içindedir. İçten içe bildiği fakat görmezden geldiği bu gerçek sarsıcıdır.
 
" Kız çocuğunun ıstırabı,annenin zaferi midir ?" -Eva
" Korku beni ele geçirince kendi korkunç görüntümü gördüm. Hiç olgunlaşamadım. Yüzüm ve vücudum yaşlandı. Anılar, tecrübeler elde ettim. İçimde henüz doğmamıştım bile." -Charlotte
 
                 Muhtemelen anne kızın birbirlerini son görüşünün ardıdan Eva, oğlunun mezarında annesine vermiş olduğu hüznü düşünürken Charlotte, konser yolculuğu yaptığı trende menajeri ve sevgilisine Eva için "Neden ölmüyor ki?" der.
 
                  Hakim olan melankolik ve buhranlı atmosferi soluk bir efekt kullanarak yansıtan Bergman, kişinin tutunacak bir dal arayışı ve huzuru bulma çabasını sorumluluğu olan öteki ile tek başına kendi hayatına dair kararları özgürce alma konusunda başarısız olmuş iki kadın arasındaki diyalog üzerinden anlatır Autumn Sonata'yı. Verdiği rahatsızlık için minnettarız.
 
  • Gösterim: 3464