Vidar">

iran islam devrimi-2: protestolardan devrime giden yol ve kritik isimler

iran islam devrimi 2 protestolardan devrime giden yol ve kritik isimler

İran İslam Devrimi’nin ortaya çıkmasına sebep olan olaylar ardından önemli birkaç isim öncülüğünde İran’daki protestolar başlamıştı. Peki bu protestolardan geçen yol nereden ve daha da önemlisi kimlerden geçiyordu?

   Devrimin temelinde en etkili hareketin Özgürlük Hareketi olduğundan ve bu hareketi kuranın Mehdi Bezirgan olduğundan bahsetmiştik. Peki Mehdi Bezirgan kimdi ve onun sonrasında devrim içindeki önemli kişiler ve fikir babaları kimlerdi?

   Özgürlük Hareketi’nin kurucusu olan Mehdi Bezirgan(1906 doğumlu), örgütüne katılan liberal muhalefet güçlerinin temsilcisiydi. Paris’te mühendislik eğitimi almış olan Bezirgan, 1950’lerde Şah’a karşı Musaddık’ı savunmuş bir reformcu politikacıydı. İran’ın laik bir hükümeti olmasına inanmasına rağmen İslamiyet’in terk edilmesini istemiyordu. İslamiyet’i İran’ın milli kültürünün önemli bir parçası sayıyor ve Şah’ın Batılı değerlerin ardından insafsızca gitmesine karşı çıkıyordu. (Cleveland, 2008, s. 470)

mehdibezirganiran(Mehdi Bezirgan)

 

   Paris’teki mühendislik eğitiminden mezun olduktan sonra, Bezirgan gönüllü olarak Fransız ordusuna katıldı ve Nazi Almanyası ile savaştı. Bezirgan daha sonra Fransa'dan döndü ve 1940'ların sonunda Tahran Üniversitesi'ndeki ilk mühendislik bölümünün başında oldu. 1950'lerde Başbakan Muhammed Musaddık yönetimindeki bir bakan yardımcısıydı. Bazargan, Başbakan Musaddık yönetiminde Ulusal İran Petrol Şirketi'nin ilk İranlı başkanı olarak görev yaptı.

   İran Devrimi’ndeki anahtar isimlerden de biri olan Bezirgan, yeni hükümetin ilk başbakanı oldu ancak sonrasında Ayetullah Humeyni ve beraberinde destekçilerine karşı duruma düştü. Ona göre devrim başındaki fikir temellerinden ayrılmıştı ve kendi inanışına da ters bir biçimde ilerleniyordu. Kendisi devrimin olduğu sene içerisinde kabinesiyle istifa etti ve bir daha siyaset arenasında Ayetullah Humeyni ve destekçilerinin safında yer almadı, kabinede veya başka bir yönetim erkinde bulunmadı.

   Bezirgan, liberal-demokratik İslam düşüncesinin bir temsilcisi ve anayasal ve demokratik politikaların gerekliliğini vurgulayan bir düşünür olarak bilinen modern Müslüman düşünürlerin saflarında saygın bir figür olarak düşünülür. Devrimin hemen ardından Bezirgan, İslam Cumhuriyet Partisi tarafından hakim olan Devrimci Konseye ve Ayetullah Muhammed Hüseyin Beheşti gibi şahsiyetlere karşı çıkan bir fraksiyona önderlik etti. İran-Irak Savaşı'nın devamı ve din adamlarının siyaset, ekonomi ve toplumun her alanına karışmasına karşı çıktı. Sonuç olarak, İran'da militanlardan ve genç devrimcilerin tacizleri ile karşı karşıya kaldı. Bezirgan, siyaset ve din arasında bir bağlantı ve ilişki olduğuna inanmaktadır fakat hükûmetin değil.

   Bezirgan’ın 1950’lerde desteklediği isim olarak bahsettiğimiz Muhammed Musaddık, 1951-1953 yılları arasında başbakanlık yapan ve İngiliz petrollerini millileştirme politikalarıyla ismi duyulan biriydi. Başbakanlık yaptığı dönemde Şah ile büyük bir iktidar çekişmesine girmişti ve hatta 1953 yılında bir devrim niteliğindeki hareketin baş ismiydi. Bu hareket özellikle Batılı devletlerin de desteğiyle atlatılmış da olsa, Şah tekrardan kontrolü eline aldığında ancak 26 yıl sonrasına kadar sürecek bir döneme girilmiş ve devrim fikri ülkeden bir türlü atılamamıştı.

musaddık23(Muhammed Musaddık)

 

   1921 sonrası Pehlevi Hanedanlığı’nın yönetimi ele geçirmesinin ardından bu iktidar adına çeşitli görevlerde bulunan Musaddık, önemli bakanlıklara getirilmiş ve hükümetin önemli ve güçlü isimlerinden biri olmuştu.

   Bu kritik görevlerin ardından arkasında büyük bir güç toplayan Musaddık, İngiliz petrollerini millileştirme politikaları meclisten geçince Şah üstünde kurduğu baskı ve yarattığı korkuyla başbakanlık görevine geldi.

   Musaddık'la ciddi bir iktidar mücadelesi içine giren şah, Ağustos 1953'te başbakanı görevden alma girişiminde bulundu. Ama Musaddık yanlılarının başlattığı kitlesel sokak gösterileri karşısında İran'dan kaçmak zorunda kaldı. Musaddık'ın muhalifleri olaydan birkaç gün sonra ABD'nin de desteğinin alındığı iddia edilen bir darbe düzenleyerek Musaddık'ı yönetimden uzaklaştırdılar ve şahın ülkeye dönmesini sağladılar. Darbe ile olan ABD ilgisi 2000 yılında ABD eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright tarafından kabul edilmiştir, daha sonra ise ABD başkanı Barack Obama, 4 Haziran 2009'da Mısır'da yaptığı konuşmada bu ilgiyi resmen doğrulamıştır. Son olarak 2013 yılında Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü CIA darbedeki sorumluluğunu resmen kabul etmiştir. Vatana ihanet suçundan üç yıl hapse mahkûm edilen Musaddık, hayatının geri kalan bölümünü ev hapsinde geçirdi. İran'daki petrol tesisleri ise İran hükümetinin denetiminde kaldı. 1967'de evinde göz hapsinde iken öldü.

   Bir diğer kilit isim ve Mehdi Bezirgan’ı etkileyen kişi, önceki yazımızda da kısaca bahsetmiş olduğumuz Ali Şeriati’ydi. Günümüzde kitaplarına raflarda rastlayabileceğiniz Şeriati, özellikle İran ve İslam üzerine önemli denebilecek eserler bırakmıştır.

   Bezirgan’ın Özgürlük Hareketi’nin en etkili ideoloğu, Paris’te öğrenim görmüş bir aydın ve öğretmen olup, 1970’lerin protesto hareketine çok önemli katkıları bulunan Ali Şeriati’ydi(1933-1977). Şeriati Paris’te doktora yaparken öğrenci politikalarına karışmış, Jean-Paul Sartre, Frantz Fanon ve Che Guevara’yı okumuştu. İran’a dönüşünde radikal görüşleri öğretmenlik işi bulmasını güçleştirmiş, sonunda Tahran’da bir dini toplantı salonunda konferansçı olmuştu. 1967’den 1972’de tutuklanana değin verdiği konferanslar hem basılı olarak hem de kasetlerle çok geniş bir kitleye yayılmıştı. (Cleveland, 2008, s. 470)

alişeriati(Ali Şeriati)

 

   Cezayir ve Küba devrimlerinden etkilenen ama hareketlerin laikliğine temelden karşı çıkan Şeriati; Marksizm, Şiizm, devrimcilik ve İran yurtseverliğini birleştiren reformcu bir doktrini savunmaktaydı. Mesajının temelinde, Şiiliğin taraftarlarının adaletsizliğe karşı çıkmalarını gerektiren ve Batılı kalkınma modelleri karşısında kendi kültürel miraslarını savunan militan bir inanç olduğu düşüncesi yatmaktaydı. (Cleveland, 2008, s. 470)

   Sıra geldi Devrim’in başrolü ve onun karşısında yıllardır hükümette olan Şaha; Ayetullah Humeyni ve Muhammed Rıza Şah.

   Humeyni, dini eğitimle yetiştirilmiş ve medreselerde hocalarıyla kalıp onlardan ders alarak geleceğin önemli isimlerinden biri olmayı planlıyordu. Hocalarından bazılarıyla gençliğinden itibaren tartışmalara girmişti, yaşanan küresel ve ulusal olaylar onun fikirlerinin oluşmasında ciddi bir rol oynadı. (Özellikle 1. Dünya Savaşı denebilir.)

   1962’de ilk kez Humeyni Şah’ın uygulamalarını eleştirmeye başladı. İlk karşı çıktığı 1962’de Şah’ın Müslüman olmayan İranlılardan seçilen yasama ve belediye meclisleri üyelerinin kendi kitaplarına yemin edebilme izni olmuştu. Fakat asıl büyük anlaşmazlık 1963’te başladı.

ayetullahhumeyni(Ayetullah Humeyni)

 

  1963’te Şah “Ak Devrim”i ilan etti. Buna göre geniş tarım arazileri köylülere dağıtılacak, karşılığında toprak ağaları sanayi yatırımlarına ortak olacak, kadınlara oy verme hakkı verilecek, aile ve eğitim kanunları modernleştirilecekti. Ak Devrim mollaların tepkisini çekti. Geniş tarım arazilerine sahip pek çok molla olduğu gibi molla olmayan toprak ağaları arasında da mollaları finanse eden pek çok isim bulunmaktaydı. Kadınlara oy verme hakkı verilmesi ve kanunlarda yapılacak değişiklikler de tepki kaynağıydı. Humeyni’nin öğrencisi ve ona en yakın isimlerden Haşimi Rafsancani (1934-2017) hayatına dair yazdığı hatırat kitabında o dönemde de Humeyni’nin kadınların oy vermesine diğer mollaların aksine karşı olmadığını ama tepki çekmemek için bunu dile getirmediğini, planlanan diğer uygulamalara karşı olduğunu belirtmektedir.

   Etrafında genç mollaları toplayarak Şah karşıtı söylemleri başta olmak üzere birkaç söyleminden ötürü 1963 yılından itibaren ev hapsi veya sürgünle hayatını 1979’a kadar sürdürdü. Ardından da devrim, onun öncesindeki protestoların devamında, onun ülkeye gelmesiyle birlikte ateşlendi ve sonunda Humeyni’nin zaferine dönüştü.

   İktidara geldikten sonra kendisinden önceki Şah hükümetinin devrime karşı müdahalelerde binlerce insan öldürdüğünü iddia etmiş, Şah’ın “Ak Devrimi”nin temel yapıtaşlarını zamanla yıkmış ve laiklikten uzak otoriter bir rejim kurmuştu, Şah’ın 60 bin kişi öldürdüğünü iddia etse de bu zamanla daha az olduğu bilinen bir yalana dönüştü.

   Şah’a geçmeden önce belirtilmesi gerekenler şunlar ki, devrim başlangıçta topladığı grupların birliğini ancak 1-2 yıl boyunca koruyabildi. Özellikle sol sayılacak gruplar devrim sonrası istedikleri laik ama kültürel mirasa sahip çıkan devlet yapısını oluşturacak adımlar göremedi, tersine daha da kötüleşen bir rejim gördüler ve zamanla bu otoriter rejim altında ezilerek gruplara bölündüler, cezalandırıldılar ve güçlerini kaybederek arenadan çekildiler.

   Muhammed Rıza Pehlevi(Şah), 1941’de, 21 yaşındayken tahta çıktı. Şah Rıza, babasına göre daha demokratik bir yenilikçilik anlayışı benimsediğinden hükmünün ilk 20 senesi sakin geçti. Muhammed Rıza Pehlevi; basına yönelik sansürü kaldırmak, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin vermek gibi faaliyetlerde de bulundu.

muhammed riza sah pehlevi 1(Muhammed Rıza Şah Pehlevi)

 

   Musaddık’tan bahsederken söylediğimiz devrim niteliğindeki hareketlenme, tarihi anlatılarda Ajax Operasyonu olarak daha da detaylı şekilde incelenebilir. Kendi hükümeti üzerindeki ilk ciddi baskıyı burada hisseden Pehlevi, o tarihten sonra Batı yanlısı politikalarından vazgeçmemiş, yabancı danışmanlar tutarak daha da Avrupai davranmaya başlamış ve reform sürecini hızlandırmıştı. Ancak Pehlevi reformlarla ülkeyi daha yukarı çıkaracağını ve halkın desteğini alacağını düşündüyse de, halk özellikle İslam’a aykırı olduğunu düşündükleri belirli politikalara karşı ciddi ayaklanmalar planlamaya ve Şah’ı makamından indirmeyi düşünmeye başlamıştı.

   Bunun üstüne otoriter ve baskıcı bir rejim olarak sorunu çözeceğini düşünse de, Şah bu fikrinde yanıldı ve yıllar geçtikçe karşıtı örgütlenmeler artmıştı ve kendisine karşı olan grup gitgide kalabalık olmaya başlamıştı. Kontrolün elinden çıktığını farketmesi anca 1978’te mümkün olmuştu. Bu yılda elindeki yetkiyi ve gücü kullanmaya ve halkı kontrol altında tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Farkedemediği tek şey muhtemelen artık çok geç kalmış olmasıydı.

   Tarih sahnesinde geç kalınmış eylemler ve geç alınmış kararlar sonucunda ortaya çıkmış ilginç olaylara, tarihi devletlere ve hükümetlere sıkça rastlanabilir. Son Rus Çarı Nikolay’da kararlarını yanlış vermiş ve zamanında hareket edememişti, belki danışmanları ona önerdiğinde meclis yetkilerini düzenler ve halkı karşısına almazdı ve Rus Çarlığı ömrünü uzatırdı. İki dünya savaşının da seyri ne de farklı olur, ne denli değişirdi değil mi?

   İşte İran İslam Devrimi, tam da böylesine kritik bir zamanlamayla gerçekleşmiş ve İran için şahsımca felaket sayılacak, dünya için büyük tehlike olacak bir devlet yarattı. Sular asla Ortadoğu’da durulmadı evet, ama aşırı muhafazakâr ve laikliği şeytanın işi gibi gören insanlar gerçekten kendi fikirleri olduğu için mi bunu söylüyorlar, yoksa bıkkınlıklarından yararlanan insanlar onlara doğrunun ne olduğunu sonradan mı öğretmeye çalışıyor? Suların durulmamasının sebebi asla Ortadoğu ülkelerinin halkları değil, halktan yararlanan birkaç isim oldu o kadar.

   Belki de Laiklik ile sentezlenmiş bir İran ve İslam Kültürü’nü yaşatma fikri en uygulanabilir ve yaşanabilir seçenekti ama maalesef İran bunu seçmedi ve şuan elimizde devrim sonrası İran kaldı. Peki devrim sonrasındaki İran nasıl bir yer bilmek ister misiniz? Haftaya Pazartesi İran dosyasını kapatmaya hazırlanalım o zaman, görüşmek üzere:)

iran2son

Kaynakça

-. (tarih yok). Mehdi Bezirgan . Vikipedi: https://tr.wikipedia.org adresinden alındı

Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi. (M. Harmancı, Çev.) Agora Kitaplığı.

Ruhullah Humeyni Kimdir? (2021, Şubat 11). Mepa News: https://www.mepanews.com/ adresinden alındı

  • Gösterim: 2234