Ebrar">

türk mitolojisi'nde güneş'in oluşu ile ilgili mit ve inançlar

türk mitolojisinde güneşin oluşu ile ilgili mit ve inançlar
  Güneş ve Ay’ın oluşumu çoğu mitte birlikte alınmıştır. Güneş ve Ay’ın arasındaki ilişki ile doğa olayları açıklanmaya çalışmış, yeri geldiği zaman geleceği görmek için bazen de Güneş ve Ay’ın hiçbir gücü olmadığına inanılmıştır. Bu yazımızda Türk tarihi boyunca yazılmış veya bilinen olabildiğince farklı Güneş ve Ay mitine yer vermeye çalıştık.


Aşağıda vermiş olduğumuz ilk efsane Altay Türkleri’nin ‘Türeyiş’ inanışıyla ilgilidir.

'‘Ay ve Güneşin kendi kendilerine sahip oldukları bir güç veya kudretleri yoktu. Bunlar, yalnızca Tanrı'nın verdiği ışık ve sıcaklığı yansıtmaktan başka bir iş yapmıyorlardı. Nihayet bir maden parçası olan aynadan başka bir şey değildiler''

Güneşin oluşuyla ilgili bir diğer Altay efsanesi şöyledir:

 

"Ne ay, ne güneş varmış, insanlar uçarlarmış,
Uçanlar ısı verir, ışıklar saçarlarmış.

Nasıl olmuşsa bir gün, bir insan hastalanmış,
Tanrı bir şey göndermiş göğün içinde yanmış.

Aynaya benzer şeyler, büyümüş büyümüşler,
Onların ışıkları, gökleri bürümüşler.

Bunlar göklerde yanan, ayla güneş olmuşlar,
Yeryüzünde yaşayan, insana eş olmuşlar:'

Altay Türklerinin yukarıdaki efsanelerini, Kalmuklar biraz daha değiştirerek şöyle anlatırlar:


"İnsanoğlu yaşarmış, Tanrı'nın göklerinde,
Ne suç ne günah varmış insanın köklerinde.
İhtiyaç duymazlarmış, ne ay, ne de güneşe,
Tanrıyla yaşarlarmış yokmuş gerek bir eşe.
Tanrı onlara kızmış, insana şekil vermiş,
Dünyaya gidin demiş yeryüzüne göndermiş.
Ne ısı, ne de sıcak, insan saçamaz olmuş,
Tanrıya güneş için, insanoğlu yalvarmış,
Tanrı güneşle aya, buyurmuş hep parlamış:'



Aşağıdaki efsane ise daha çok Budizm’in etkileri bulunan üstteki efsanenin farklı bir türüdür.

‘Bay Tanrı Oçirvani bir gün bir ateş bulmuş,
Ateşi kılıcının, hemen ucuna koymuş.

Bu ateşi çevirmiş, kılıcının ucunda,
Güneş hemen belirmiş ta göklerin burcunda.

Soğuk sulara kızan, Tanrı kılıcı vurmuş,
Ay gibi topraklaşan, sular gökte ay olmuş.’



‘’ Ay, Güneş’e “nurlu bir taç” hediye etmiş. Böylece Güneş, Dünya’nın her yerini aydınlatmış. Güneş ise Ay’a alacak hiçbir hediye bulamamış, bunun sebebini de kendisine şöyle iletmiş; ‘Dostum, sana hiçbir şey alıp gelemedim. Giyecek dikip getireyim desem, bir gün orak şeklinde çıkıyorsun, bir gün çember şeklinde çıkıyorsun. Giyeceği nasıl dikeceğimi bilemedim’ Daha sonra  Ay sinirlenmiş ve bir değnekle Güneş’i kovalamaya başlamış. Uzun süren kovalama sonucunda Güneş, sofradaki pilavın kızgın yağından alarak Ay’ın yüzüne atmıştır.’’

Ay ve Güneş’in birbirine kavuşamayan iki sevgili gibi tasvir edilmesi, gerçekte onların asla aynı anda gökyüzünde olmamasıyla ilişkilidir. Gündüz olduğunda gökyüzünde Güneş’in olması, gece olduğunda ise yerini Ay’a bıraktığı bilgisi Uygur Türklerinde mevcuttur.

“Ülker yıldızı, gece olmadan önce elindeki değneği güneşin kalbine saplamış. Değnek maşa gibi kızardığı için güneş bunu sezmemiş. Değnek kıpkırmızı kor gibi olunca, Ülker yıldızı alta geçmiş ve uykuya dalmış olan güzel ayın mübarek yüzüne değneği saplayıvermiş.’'

Altayların, Güneş üstüne olan başka bir inanışlarına bakalım :

“… Önceleri ne Ay ve de ne Güneş varmış. İnsanlar, havada uçarlarmış. Uçarlarken de, çevrelerine ışık saçar ve sıcaklık verirlermiş. Bunun için de Güneş, gerekli olmamış. Ancak içlerinden biri hastalanmış ve onu iyileştirememişler. Bunun üzerine Tanrı, onlara bir varlık vermek istemiş. Tanrı’nın gönderdiği şey, büyümüş büyümüş ve iki tane büyük ayna (toli) olmuş. Bu aynalar, gökyüzüne çıkıp, çevreye ışık saçmaya başlamışlar. Gökler ve yerler ısınmış. O günden beri, gökteki bu iki şey, yani Güneş ile Ay, dünyayı aydınlatır ve ısıtır.”

Göktürkler ise başlarda evreni dikdörtgen veya silindir biçimli olarak hayal etmişlerdi ve kubbeli çadırlar olarak düşünmüşlerdi. Bir süre sonra gök kubbenin yerini, önemi açısından kutupyıldızı aldı. Hatta büyükayı takımyıldızının da göktanrıya benzeyen bir tanrı olduğuna inanılmıştı. Ay ve Güneşin de dünyanın etrafında döndüğü düşünülmüştür. Gökyüzünde yıldızları taşımakta olan, dönen bir tekerleğin varlığına inanılır. Güneş, ay ve yıldızlar tapınılan unsurların başında gelmektedir.

  Altay Türklerinde genel olarak güneş sıcağın ve ay da soğuğun sembolü olarak görülür. İnsanların gündüzleri sıcaktan yanarken; geceleri de soğuktan üşümeleri bu inanışın doğmasına yol açan en önemli sebeplerinden biri olsa gerekti.

  Bazı Altay inanışlarında Güneş ve Ay ayna gibiydiler. Onların kendilerinde güçleri yoktu. Güçlerini Tanrı yansıtırdı. Bu yüzden Şamanlar falları aynalara bakarak görürlerdi. Hatta bazı yörelerde aynaya gerek duymadan Güneş’in üzerindeki lekelerle geleceği görürlerdi. Günümüzdeki modern Şamanarın aletlerinin üzerinde Ay ve Güneş sembolleri bulunmasının büyük bir sebebi de bu inanışa dayanır. Aynı zamanda bazı şamanlar üzerlerinde Güneş ve Ay sembolleri bulunan maden plakalar taşırlardı. Uygur ve Göktürkler’de Tanrı’yı temsil eden kartal ya da çiftbaşlı kartal adalet, ruh ve Güneş’in de temsilcisidir. Bu sayede güçlerine güç katmış olurlardı. Bu maden plakaların büyüklüğü ve şekli de Şaman’ın tanınmışlığı, ululuğu gibi faktörlere bağlı olarak değişirdi. Bazı plakaların üzerinde on iki burçtan semboller de bulunurdu. Bu plakaların çoğu Çin’den ithal plakalardı.

  Bu efsanelerin çoğunda ekonomiksel ve kültürel etkileşimlerin sebebiyle Budizm ve Hint kültürünün de etkisi vardır, Ay’ın erkek, Güneş’in dişi olarak bilinmesi gibi.Türk Mitolojisi'ne göre gökte bir güneş ve bir tane de ay vardı. Ancak bu etkileşimler sonucunda farklı yörelerde, farklı Türk topluluklarında birden fazla Ay ve Güneş inancı da oluşmuştur.

    Aynı zamanda  Yakut Türklerinde ilk insanı, Güneş’i, Ay’ı yaratan bir Tanrı vardır. Bu Tanrı ‘Gökyüzü Tanrısı’ olarak da bilinen Ayığ Han’dır.



Kaynakça
Türk Mitolojisi - Bahattin Uslu
Uzun aydın, Derya - İslamiyet Öncesi Eski Türk İnanışları veya Mitolojisi ile Antik Dönem (Yunan veya Roma) Mitolojisinin Karşılıklı Olarak Değerlendirilmesi
KAYALI, Yalçın BÜYÜKBAHÇECİ, Esra - Türk Ve Hi̇nt Mi̇toloji̇leri̇nde Doğa Fenomenleri̇: Güneş Ve Ay
EMEÇ Gökçe - UYGUR TÜRKLERİNDE GÖK VE GÖK CİSİMLERİYLE İLGİLİ EFSANELERİN İNCELENMESİ 




  • Gösterim: 2597