Vidar">

cumhuriyetin ilk yıllarında iktisadi durum

cumhuriyetinilkyıllarındaikstisadidurum

   Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra halkın da desteğini alarak Kurtuluş Savaşı'nı yürüten kadrolar, Fransız Devrimi sonrası aydınlanmacı ve rasyonel düşünce yapısıyla yetişmenin fikirlerine etkisiyle birlikte iki temel amacı benimsedi; Yeni bir ulus devletinin kurulması ve çağdaşlaşma. Peki bu fikirlerini iktisadi vaziyete nasıl yansıtacaklardı?

 yeniiktisat

İktisadi alanda devletin önüne çıkan ilk önemli konu, 1922-23 Lozan Barış Konferansı oldu. Osmanlı Devleti’nin iktisadi mirası devralınırken, yeni devletin dış iktisadi ilişkileri de tanımlanacaktı. Lozan’da üç temel konuda düzenleme yapıldı, bunlar;

  • Kapitülasyonların kaldırılması,
  • Osmanlı devletinin değiştiremediği serbest ticaret anlaşmalarının sona erdirilmesi (gümrük tarifeleri vb.)
  • Dış borcun yeniden yapılandırılması ve Osmanlı devletinden ayrılan ülkelere paylaştırılması.

1912’den itibaren aralıksız savaş dönemine giren ülkede çalışır vaziyetteki nüfus büyük ölçüde azalmıştı ve bu nedenle nüfusun çoğunu dul ve yetimler oluşturuyordu. Kentlerin nüfuslarında keskin düşüşler yaşanmıştı, İstanbul’un nüfusu 900.000’den 700.000’e kadar gerilerken, 300.000 nüfusu olan İzmir’in nüfusu 150.000’e düşmüştü. Yine savaşlar sırasında fabrikalar işlemez hale gelmişti, tarıma dayalı bir ekonomiye sahip olan Osmanlı Devleti’nde büyük önem taşıyan çift hayvanların sayısı azalmıştı ve makine ve teçhizatlarda büyük kayıp yaşanmıştı. Sağlıklı veriler olmasa da yıllık kişi başı gelir, gitgide düşen bir grafik izlemiş ve 1918’de en düşük seviyeye inmişti.

AŞAR VERGİSİNİN KALDIRILMASI

Cumhuriyetin ilanı ile yeni hükümetin ilk girişimlerinden bir aşar vergisini kaldırmak oldu. Bu vergi yüzyıllardır Osmanlı Devleti’nde uygulanıyordu. Hatta bu verginin gelirleri son zamanlarda Osmanlı’nın gelirlerinin yarısını kapsıyordu. Ancak savaşlarla geçen yıllarda bu verginin toplanmasının zorlaşması ve tarımsal üretici hedefli olması sebebiyle bu anlayış terkedildi. Onun yerine kent ekonomisi hedefli, daha kabul edilebilir vergi düzeyleriyle yaşamını sürdürecek çiftçi odaklı bir sistem benimsendi. Devletin amacı kırsal alandaki küçük işletmelere daha az vergi yüklemek ve destek olmaktı. Bu amacına da ulaştı, 1920-30 yılları tarım ve kırsal alanlar için hızlı bir toparlanma dönemi oldu.

IMG 9481

DEMİRYOLLARI SİYASETİ

Türkiye 1920’li yıllarda üç kıtaya yayılmış bir imparatorluktan bir ulus-devlete geçiş sürecini yaşıyordu. Yeni devletin ekonomi alanındaki temel çabası, yeni sınırlar içinde yeni bir ekonomi inşa etmekti. 1920’li yıllardan itibaren eldeki sınırlı kaynakların en büyük bölümünün ayrıldığı demiryollarını da bu doğrultudaki en önemli girişim olarak görmek, asla bir yanılgı olmaz. 19. Yüzyılda çoğunluğu Avrupa sermayesi tarafından inşa edilen ve işletilen demiryolları verimli tarımsal bölgeleri limanlara bağlıyordu. Cumhuriyet hükümetleri dış ticaret ağırlıklı bu model yerine, demiryolları ile ülke içi bağlantıları, özellikle de Ankara merkez olmak üzere, ülkenin orta bölgeleri ile doğusu arasındaki bağlantıları güçlendirmeyi hedeflediler. Osmanlı devletinden kalan ve 50 yılda inşa edilmiş 4.000 kilometrelik demiryoluna, 14 yılda inşa edilmiş 3.000 kilometrelik demiryolları eklenerek 7.000 kilometrelik bir ağa ulaşıldı.

Zamanın teknolojisi ile demiryolları inşası masraflı olsa da cumhuriyet hükümetleri eleştirilere karşın bu harekete devam ettiler. Bu demiryolları sadece ekonominin değil, ülkenin de yeni inşası için de önemli bir yere tutmuştu. Oluşturulan bu demiryolları sayesinde 1930’lardan itibaren ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük kentler doğudaki üreticiden gelen buğdayla beslenebilmişti.

Cumhuriyetin erkken yıllarında bir yandan demiryolları millileştirilmeye başlandı. Türkiye’deki demiryollarının işletilmesi karlı bir iş olmadığından bu konuda pek zorlukla karşılaşılmadı.

YENİ DEVLETİN EKONOMİ MODELİ

1920’li yıllarda Ankara Hükümeti’nin temel amacı, yemi sınırlar içinde bir milli ekonomi oluşturmaktı. Ziya Gökalp’in işaret ettiği gibi, Müslüman-Türk bir girişimci sınıfın yaratılması ve sanayileşme, milli ekonominin gelişmesi için temel unsurlar olarak kabul ediliyordu. 1920’lerden itibaren iktisat politikalarının hedeflerinden biri üç beyazlar adı verilen bez, şeker ve unda ülke ekonomisinin kendi kendine yetebilir duruma gelmesiydi. Yeni yönetimin, 19.yüzyılın açık ekonomi anlayışını terkettiği ve daha müdahaleci, korumacı politikalar izlediği söylenebilir.

1923 yılının şubat ayında Lozan Görüşmeleri ’ne ara verildiğinde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde somut içerikten çok, iç ve dış dünyaya verilen sembolik mesajlar öne çıkıyordu. Yine de kongrenin 1929 dünya bunalımına kadar iktisat politikalarına egemen olduğu söylenebilir.

Bu dönemde ekonomide özel sektöre dayalı bir model öngörülsede, Ankara ekonomiyi tamamıyla özel sektöre devretmeye hazır değildi. Bu yüzden 1920’ler iktisat politikası kısaca “özel sektör lehine ve özel sektörü güçlendirmek amacıyla sınırlı devlet müdahaleciliği” olarak özetlenebilir.

Döneme damga vuran olaylardan biri kesinlikle sanayileşme ve devlet eliyle girişimci sınıf yaratılması hedefiydi. Örneğin meclisten geçen Teşvik-i Sanayi yasası gıda, tekstil ve çeşitli yapı malzemeleri dalında işletmelere teşvik ve destek sağlıyordu.

Ayrıca iktisadi modelin önde gelen uygulaması ve simgesi İş Bankası girişimi kesinlikle dönem durumu incelenirken ele alınması gereken önemli başlıklardan biridir. Cumhuriyetin ilk yıllarında hükümetin özel sektöre dayalı iktisadi kalkınma modeli oluşturmak için izlediği yolu simgeler. Bankanın misyonu Türkiye’de özel sektörü desteklemek ve gelişmesini sağlamak denebilir. Banka Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimleriyle kurulduktan sonra CHP tabanlı olarak bakanlık ve başbakanlık yapacak olan Celal Bayar’ın da başkanlığa getirilmesi ile partisel bir oluşum yapısı aldı. Erken dönemde banka partiye yakın çeşitli kişilere para aktardığı ve yolsuzluk iddiaları ile gündeme gelse de cumhuriyetin ilk dönemlerindeki en önemli girişim olmuş ve gelişimde büyük rol oynamıştır.

izmiriktsat

EKONOMİDE TOPARLANMA

1920’ler, on yıl süreyle neredeyse kesintisiz olarak savaşla yaşayan Türkiye için hızlı bir toparlanma dönemi oldu. Savaşların sona ermesi, kırsal nüfusun evlerine dönmesi ve boş kalan toprakların tekrar ekilmesiyle birlikte tarımsal üretim artmaya başladı. Tarımsal üretimdeki artışlar kent ekonomisini de olumlu etkiledi. Savaş dönemlerindeki yıkımın yerini yatırımlar aldı. Bu dönemdeki üretim ve gelir artışından herkesin yararlandığı söylenebilir.

1920’lerin sonuna gelindiğinde, dünya ekonomisinde olumsuzluk bulutları yoğunlaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı olumsuzluklar ve dengesizlikler aşılamamıştı. 1929 yılında yaşan Büyük Bunalım hem dünya hem de Türkiye için büyük bir dönüm noktası olacaktı. (Büyük Bunalım ile ilgili detaylı bilgiye ekonomi dalındaki diğer yazımdan “Kapitalizmin En büyük Krizi: Büyük Buhran” ulaşabilirsiniz.)

  • Gösterim: 2426