Ebrar">

gündoğumu düşünceleri

Sunset 5 Diego Rivera Google Arts Culture

 

 Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer.

 Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer. Bu şerit bir dengedir, şerit öylesine bir denge işaretidir ki delileri mesut eder. Bense bu işareti gereği kadar görememişimdir. Sabahları Ay devriyesini Güneş’e yeni devretmişken kollarıma yayılan ürperti beni bir insanla sohbet etmekten daha çok cezbeder. Öyle ki karşımda sevdiklerim, sessiz diyaloglar ve kafein; gün batımı izlemekten daha zevklidir. Ben yalnızlık ve kalabalık arasında kalan çizgiyi arayan bir deliyim. Nafile,  yalnızlık ve kalabalık arasındaki bu koşuda dikişleri sağlam olmayan bir ben varım. Sağlam atmak gerekir dikişleri. Dikişler zikzak, koşu düz tepe az. Bir bayırdan koşarken insan yorulmaz. Yorulur, akciğerleri kafesciklerinden teker teker çıkarılmış da bir lağım çukurunda yıkanmışcasına yorulur hem de. Ayakları taşlardan ve kesiklerden kanayan uzuvlarmışcasına yorulur. O tepeden inmeye başladığı günden beri sanki hep yuvarlanmış insan, şimdi ayağa kalkmış tepeye meydan okuyor. Öyle bir yorgunluk bu.

 Cumartesileri yahni günüdür. Sokaktaki kasaptan aldığım bozulmaya yüz tutmuş etleri yahni yapmak bir rutindir benim için. Yahniler suludur, gün cumartesi ve sofradaki yahniyse keyfim yerindedir. Bugün cumartesi. Bugün kasaptaki etler taze ve bozulmamış. Yahnim beni bekler. Burada hep yağmur. Sofram cama bakar, yemek leziz ve et taze. Rafları karıştırırım, fakirlik başa bela buralarda. İnsan cumartesi akşam yemeğinden sonra okumadığı bir kitabı okumak için nelerini vermez! Kütüphane, ah tek derdim sen. Bir kütüphane olsa şu köşe başında cumartesi akşamları okumaya kitaplar. Odaya giderim, bu akşam uzun soluklu bir uyku beni bekler. Bugün şu hava bana hiç yaramaz. Bir boğulma gelir, aç perdeleri. Yağmur ve caddede koşuşan birkaç insan. Yetmez ki, aç camı hava gelsin. Yağmur taneleri tenime değsin, yağmur şimdilerde suni. Yağmur yaramaz artık insan tenine. Acıtan yağmur taneleri, boğulmak, nefes almak, nefes vermemek, nefes verememek. Havayı solumak, akciğerlere. Solumak ve solumak tüm havayı tüketmek. Bir uyku basar. Cam açık, perde açık. Uyumak gerek yarın pazar. Uzanmak gerek şuracığa ama uzanırsa insan sabaha kalkmaz. Yatağa gitmek gerek, yatak rahat. Yatağın yanında bir eski radyo. Radyoda yeni şarkılar, radyoda eski acılar. Uyku bastırır şimdi. Uyku gerek. Uyku, ah tek derdim sen.

 Sabah tazedir. Her sabah bir şeyler doğurur. Bu sabah caddede yürürken ekmek için sabah bir kaza doğurdu. Sabah huzursuz bir bulut ve ardındaki yağmurları doğurdu. Her sabah bir şeyler öldürür. Bu sabah bir yavru, birkaç ümit ve Güneş’in sevincini öldürdü. Güneş hissetmez. Hisseder, Güneş’in mutlu olduğu gün bize bayram, bize de neşe. Güneş mutlu değilse yağmurlar, kasırga. Dediğime bakmayın severim ben yağmurları. Yağmurlu sokaklar boştur. Hep boştur benim sokak. Eve dönüş. Dönerken yakan yağmur taneleri. Ah şu acı, tek derdim sen. En güzelinden bir kahvaltı. Ekmek ve süt. Radyodaki sabah haberleri, camdaki yağmur, caddedeki insanlar ve en güzeli bir ürperti. Sabahları cam hep açılmaya layıktır. Havayı çekmek gerek. Akciğerlerinde hissetmesi gerek havayı. Çok üşüdü mü kapatırsın. Kanepe de rahattır, kanepelerde cam ve cadde. Ah bir kitap olsa okunmaya. Ellerim raflarda gezer. Tanıdık cümleler, ezberlenmiş kelimeler. Bir merak alınmış yabancı kitaplar, çok çalışıp alınmış kitaplar, bildim bileli var olan kitaplar.

 Bahçe sulanma istemez, bulutlar sular bahçeyi. Bahçe gübre de istemez, solucanları vardır içinde böcekleri vardır. Kısacası bahçe sadece yalnız kalmak ister. Bahçeyi terk ederim bunu anladı mı. Benim bahçe özen istemez, bakım istemez. Yalnız kalsa yeter, arada solucanlar ona iyi bakar gerisi önemsiz. Koşar adımlar lazım iş beklemez artık.

 İş bir yorgunluktur bana. Evrakları toplamak, onları sıralamak ve dizmek gerek. Pek bir sıkıntı basar girdi mi iş yerine. Bilirim dışarıdan insanların bana neler dediklerini. Ben hem mutsuz hem sakinim, yeri geldi mi işini yapar yeri geldi mi dinlenirim. Ses çıkarmam haksızlıklara, monotonluk ve sessizlikten yanayımdır. Öylesine sevmem ki insanları değerli sözcüklerim onların beş para etmez kulaklarından geçmemeli. Bundandır konuşmayı sevmem, beceremem de. Kimileri vardır her lafı tek kuruşluk lakırdıdan ibaret. Böyle olmaktansa evden çıkmamak daha yararlı Dünya’ya.

 Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer. Bu şerit bir dengedir, şerit öylesine bir denge işaretidir ki delileri mesut eder. Bense bu işareti gereği kadar görememişimdir. Sabahları Ay devriyesini Güneş’e yeni devretmişken kollarıma yayılan ürperti beni bir insanla sohbet etmekten daha çok cezbeder. Öyle ki karşımda sevdiklerim, sessiz diyaloglar ve kafein; gün batımı izlemekten daha zevklidir. Ben yalnızlık ve kalabalık arasında kalan çizgiyi arayan bir deliyim. Nafile,  yalnızlık ve kalabalık arasındaki bu koşuda dikişleri sağlam olmayan bir ben varım. Sağlam atmak gerekir dikişleri. Dikişler zikzak, koşu düz tepe az. Bir bayırdan koşarken insan yorulmaz. Yorulur, akciğerleri kafesciklerinden teker teker çıkarılmış da bir lağım çukurunda yıkanmışcasına yorulur hem de. Ayakları taşlardan ve kesiklerden kanayan uzuvlarmışcasına yorulur. O tepeden inmeye başladığı günden beri sanki hep yuvarlanmış insan, şimdi ayağa kalkmış tepeye meydan okuyor. Öyle bir yorgunluk bu.

 Cumartesileri yahni günüdür. Sokaktaki kasaptan aldığım bozulmaya yüz tutmuş etleri yahni yapmak bir rutindir benim için. Yahniler suludur, gün cumartesi ve sofradaki yahniyse keyfim yerindedir. Bugün cumartesi. Bugün kasaptaki etler taze ve bozulmamış. Yahnim beni bekler. Burada hep yağmur. Sofram cama bakar, yemek leziz ve et taze. Rafları karıştırırım, fakirlik başa bela buralarda. İnsan cumartesi akşam yemeğinden sonra okumadığı bir kitabı okumak için nelerini vermez! Kütüphane, ah tek derdim sen. Bir kütüphane olsa şu köşe başında cumartesi akşamları okumaya kitaplar. Odaya giderim, bu akşam uzun soluklu bir uyku beni bekler. Bugün şu hava bana hiç yaramaz. Bir boğulma gelir, aç perdeleri. Yağmur ve caddede koşuşan birkaç insan. Yetmez ki, aç camı hava gelsin. Yağmur taneleri tenime değsin, yağmur şimdilerde suni. Yağmur yaramaz artık insan tenine. Acıtan yağmur taneleri, boğulmak, nefes almak, nefes vermemek, nefes verememek. Havayı solumak, akciğerlere. Solumak ve solumak tüm havayı tüketmek. Bir uyku basar. Cam açık, perde açık. Uyumak gerek yarın pazar. Uzanmak gerek şuracığa ama uzanırsa insan sabaha kalkmaz. Yatağa gitmek gerek, yatak rahat. Yatağın yanında bir eski radyo. Radyoda yeni şarkılar, radyoda eski acılar. Uyku bastırır şimdi. Uyku gerek. Uyku, ah tek derdim sen.

 Sabah tazedir. Her sabah bir şeyler doğurur. Bu sabah caddede yürürken ekmek için sabah bir kaza doğurdu. Sabah huzursuz bir bulut ve ardındaki yağmurları doğurdu. Her sabah bir şeyler öldürür. Bu sabah bir yavru, birkaç ümit ve Güneş’in sevincini öldürdü. Güneş hissetmez. Hisseder, Güneş’in mutlu olduğu gün bize bayram, bize de neşe. Güneş mutlu değilse yağmurlar, kasırga. Dediğime bakmayın severim ben yağmurları. Yağmurlu sokaklar boştur. Hep boştur benim sokak. Eve dönüş. Dönerken yakan yağmur taneleri. Ah şu acı, tek derdim sen. En güzelinden bir kahvaltı. Ekmek ve süt. Radyodaki sabah haberleri, camdaki yağmur, caddedeki insanlar ve en güzeli bir ürperti. Sabahları cam hep açılmaya layıktır. Havayı çekmek gerek. Akciğerlerinde hissetmesi gerek havayı. Çok üşüdü mü kapatırsın. Kanepe de rahattır, kanepelerde cam ve cadde. Ah bir kitap olsa okunmaya. Ellerim raflarda gezer. Tanıdık cümleler, ezberlenmiş kelimeler. Bir merak alınmış yabancı kitaplar, çok çalışıp alınmış kitaplar, bildim bileli var olan kitaplar.

 Bahçe sulanma istemez, bulutlar sular bahçeyi. Bahçe gübre de istemez, solucanları vardır içinde böcekleri vardır. Kısacası bahçe sadece yalnız kalmak ister. Bahçeyi terk ederim bunu anladı mı. Benim bahçe özen istemez, bakım istemez. Yalnız kalsa yeter, arada solucanlar ona iyi bakar gerisi önemsiz. Koşar adımlar lazım iş beklemez artık.

 İş bir yorgunluktur bana. Evrakları toplamak, onları sıralamak ve dizmek gerek. Pek bir sıkıntı basar girdi mi iş yerine. Bilirim dışarıdan insanların bana neler dediklerini. Ben hem mutsuz hem sakinim, yeri geldi mi işini yapar yeri geldi mi dinlenirim. Ses çıkarmam haksızlıklara, monotonluk ve sessizlikten yanayımdır. Öylesine sevmem ki insanları değerli sözcüklerim onların beş para etmez kulaklarından geçmemeli. Bundandır konuşmayı sevmem, beceremem de. Kimileri vardır her lafı tek kuruşluk lakırdıdan ibaret. Böyle olmaktansa evden çıkmamak daha yararlı Dünya’ya.

 

resim: Sunset 5, Diego Rivera, 1956

  • Gösterim: 2462